Yorulmak... Biraz Fazla.
Annemle babamın tayininin İzmir'e çıktığı iki buçuk yaşım ile anaokuluna başladığım altı yaşım arasında hem küçücük bir beldede görev yaptıklarından hem bakacak kimseleri bir de baktıracak imkanları olmadığından sabah sekiz akşam beş mesailerine eşlik ettiğim yıllarda, işe üçümüz yürüyerek gidip gelirdik. Ve ben bir çocuk olarak attığım her adımdan nefret ederdim. Annem kucaklamaya heveslense de babam izin vermez, "Yürü çocuğum, yürüyen çocuk sağlıklı olur" der, o yaştaki benden ağlamadan bunu kabullenmemi bekler ve benim adımlarım hızında onlar bana, ben onlara eşlik ede ede işe gider gelirdik. Bazense bisikletimle takılırdım peşlerine. Subaşı Sağlık Ocağı'nda çok anım vardır ama içime en oturan şey şu yürüme mevzusudur. Gerçi babam o dönem Sağlık Eğitim Enstitüsü'nde -o yıllarda da enstitü diyebiliyordum- okuduğu için bazen yolu annemle ikimiz teperdik ve yufka yüreğine acı çektiren mızıldamalarımın zaferiyle atlardım kucağına o artık yoruldum d