Hayat, hayat bir şeylerden keyif almak!

Ankara'da çalışmaya başladığımda Anıtkabir'in hemen yanında -bilenler için söyleyeyim; Gençlik Caddesi'nin bir paralelinde Turgut Reis Caddesi üzerinde- penceresinden Anıtkabir'i gören çatı katı, minik bir ev tuttum. Orda kaldığım bir yıl boyunca çok önemli bir şey olmadığı sürece bir hafta ben İzmir'deydim, ertesi hafta Tolga Ankara'da. 

İkimizin de öğrencilikten sonra, öncesine göre epey fazla yoğun tempolu ve kaytarılamayan bir hayata geçişiyle, bir de üzerine uzak mesafe ilişkisi yürütmenin zorluklarıyla gelen yorgunluğunu attığımız yegâne mekandı Anıtkabir. Ankara'da geçen her haftasonu Cumartesileri öğlene kadar uyur, bir kahvaltı yapar, Anıtkabir'e giderdik. Bahçesinde kitap okuyup, ziyaretimizi tamamlayıp dönerdik. Kalan zamanda da bütün bir hafta neler olup bittiğini ancak konuşur, Pazar akşamları metroda kestane yiyerek Aşti'ye varır, otobüs kalkana kadar taş kağıt makas oynayıp birbirimizi yenmeye çabalardık hasretin sızlattığı burnumuzun direğinin sızısı biraz hafiflesin diye.

Bir gün, nasıl olduysa, Cumartesi akşamı; yanılmıyorsam şimdiki Ot Cafe'ye -o zamanlar Varil'di- gidip birer kahve içip sohbetimizi orda ettik. Öylesine farklı geldi ki, sanırsın dünyanın öbür ucuna gitmişiz hatta hızımızı alamayıp Ay'a filan varmışız. O denli farklı geldi bize, dışarda insanların içine karıştığımız bir akşam. Bunun gibi niceleri.. Ufacık şeyler bize hep epeyce haz verdi. En başından beri biliyorduk ne yaptığımızı. Yaşadığımız "an"ları hissetmeye çalıştık. Birbirinin kopyası veya sıkıcı günler değildi geçirdiklerimiz. İstediğimiz şey tam da o andı, o anı yaşadık. Kahve içtiysek gerçekten kahve içtik, güldüysek gerçekten güldük. Çok güldük.

Ankara'dan dönüşümle ilgili "Evet, biz İzmir'de yaşamak istiyoruz. İzmir'de bana iş yoksa yok, o halde asla işim olmayacakmış gibi bir plan yaparız, uygularız ve sonrasında sadece mutlu olmaya bakarız" diyerek planladık bugün sahip olduğumuz şeyi, birlikteliğimizi. 

Döndüğümde aç ve açıkta kalmasak yeterdi. Ruhumuzu doyurmak bizim için en basitiydi. Ve ne kadar alternatifi, o kadar eğlencelisiydi. 

Özetle işte yine öyle bir geceden... 12 Kasım'dan. Evliliğimizin ikinci ayıymış. Bu sefer benim her haftasonu İzmir'e geldiğim zamanlardan. Yine yorgunuz. Bedenen. Ama ruhen mutlu. Neyle? Bir termos sıcak su, birer sallama çay, bir tripod, bir fotoğraf makinesi, soğuk hava ve üzerinde uzun pozlama çekim yapmayı denediğimiz Göztepe Köprüsü ile. Yetmez mi? 


Yorumlar

En Çok Okunanlar